Nineler, Dedeler ve Torunlar
Eşlerin evlenmeden önce birbirlerini tanımaları ve uyum içinde olmaları, mutlu bir evlilik yapacaklarını garantilemez. Eşler, birbirlerinin gerçek kişiliklerini gizleyebilmelerinin yanında, evliliğin seyrini belirleyen önemli bir etken daha vardır. Bu da evlilik öncesinde pek hesaba katılmayan ve önemsiz bir konu olarak görülen ailelerdir. Kültürümüzde ailelerin, evliliklerde büyük bir etkisi vardır. Bu nedenle boşanmaların birçoğunda aileler doğrudan veya dolaylı olarak etkilidir. Evlilik sürecinde ailelerin varlığı düğün döneminde belirgin olarak hissedilir. Genellikle düğünün zamanı, yeri, alınacak hediyeler, davetliler listesi sorun haline getirilir ve her iki tarafın karşılıklı tartışmalarına yol açar. Bazı beraberlikler, düğün arifesinde söz konusu nedenlerden dolayı ayrılıkla sonuçlanır.
Ailelerin müdahalesi nikâhtan sonra farklı boyutlarda devam eder. Bu müdahale, eşlerin ailelerine olan bağlılıkları düzeyinde etkisini gösterir. Çocuğun (torun) dünyaya gelişiyle birçok sorun gündeme gelir ve bir dizi hata yapılır. İlk olarak çocuğun ismiyle ilgili bir tartışma ve gerilim ortamı oluşturulur. Erkek tarafı çocuğa isim koymak isterken kız tarafı buna itiraz eder ve bazen bu tartışma ciddi boyutlara ulaşır. Aslında bu konu tatlılıkla halledilebilir ve nitekim birçok anne baba her iki tarafın da ismini çocuklarına verir. Bu nedenle son yıllarda iki isimli çocukların sayısında artış oldu. İsim konusundaki diğer bir çözüm ise, ilk çocuğa kız tarafı isim koyarken, ikinci çocuğa erkek tarafı isim koyabilir.
Torundan dolayı ailelerin ziyareti sıklaşır ve sorunlara yol açabilir. Bu ziyaretlerden rahatsız olan anne veya baba aşağıda sıralanan gerekçeleri öne sürerek rahatsızlığını dile getirir.
“Annen çocuğu çok sulu öpüyor.”
“Baban oğlumu hırpalayarak seviyor.”
“Her gün her gün gelinmez ki.”
“Annen ile baban böyle davranarak çocuğumu şımartacaklar.”
“Öyle davranıyorlar ki, gören çocuğun onlara ait olduğunu düşünecek.”
“Baban, çocuğu çok sık dışarı çıkartıyor, bir gün kaybederse hiç şaşmam” vb.
Eşler birbirlerinin ailelerini sevmeyebilirler ve zamanında onların desteğini almamış olabilirler. Bu kişisel sorunlar, genellikle ailelerin çocukla olan ilişkilerine yansıtılarak birçok hata yapılır. Kimi çocuğu göstermemeye çalışır, kimi de çocuğa onları sevmemesi gerektiğini anlatır ve adeta çocuğun onlara karşı düşmanlık duymasını için çabalar:
“Oğlum halanı sevme ve onunla bir daha konuşma.”
“Amcan çok kötü biri.”
“Deden bizim evlenmemizi istememişti, ona bir daha dede deme.”
“Babaannen seni ıslak öperse, suratına bir tokat yapıştır” vb.
Hiçbir anneanne, babaanne, dayı veya amca böyle bir davranışı hak etmez. Torunlarını yeğenlerini görme veya sevme hakkını hiç kimse ellerinden alma hakkına sahip değildir. Aslında çocuk, eşler ile ailelerinin arasındaki buzları eritmek ve yok olan sevgiyi yeniden oluşturmak için güzel bir fırsattır.
Düşmanca düşünce ve duyguları çocuğa aşılamak çocuğun ruh gelişimini de olumsuz etkiler. Bazen hem anne tarafı hem de baba tarafı çocuğu kendilerine çekmek için diğer taraftan soğutmaya çalışır. Böyle bir durumda çocukta çelişkili düşünceler ve karmaşık duygular oluşur. Çocuk nasıl davranacağına, hangi tarafı seçeceğine karar veremez. Kimi çocuk, her iki tarafı kaybetmemek için yalana başvurabilir.
Kimi aileler, işi daha da büyüterek, çocuğu anne babasından soğutmaya çalışır. Baba tarafı, anneyi kötülemeye ve çocuğu ondan uzaklaştırmaya çalışırken, anne tarafı da aynı şeyi baba için yapar.
“Annen/baban pistir.”
“Annen/baban öcüdür.”
“Annen/baban seni sevmiyor, sen de onu sevme.”
“O kadına bir daha anne deme; çünkü o senin anne olamaz, ailemize layık değildir.”
“O adam işsizin biridir, ona baba deme” vb.
Bütün bu anlatılan hatalar, gelin ile kaynananın bir arada yaşadığı veya damadın içgüvey gittiği geniş ailelerde değil, modern ailelerde yapılmaktadır.
Arkadaşlarımdan biri, mutlu bir evlilik yaptı. Her ne kadar düğün ile ilgili aileleri biraz sorun yaşadıysa da bunu evliliklerine yansıtmamaya çalıştılar. Evliliklerinin ikinci yılında nur topu gibi bir erkek çocukları dünyaya geldi. Eşi çalıştığı için baldızı çocuğa bakmaya başladı. Çocuk, konuşmaya başladıkça babasına öcü, dedesine de baba demeye başladı. Arkadaşım, sessizliğini koruyarak rahatsızlığını belli etmemeye çalıştı. İki yaşında babasına öcü değil de ismiyle hitap etmeye başladı. Çocuk, üç yaşında babasının gerçek babası olduğunu kavrayınca babasına, bazen baba diyordu bazen de ismiyle sesleniyordu; fakat çocuk anneannesine ziyarete gittikten sonra, babasına uzun süre “baba” demiyordu. Anlaşılan anne tarafı, çocuğu babasından uzaklaştırmaya çalışıyordu. Aslında arkadaşımın onlarla hiçbir sorunu yoktu ve niçin böyle davrandıklarına bir türlü anlam veremiyordu. Hiçbir zaman da bunu sorun yapmadı ve “Nasıl olsa büyüdüğünde gerçeği anlayacak” diyordu.
KAYNAK: Çetin ÖZBEY, Çocuk Eğitiminde Yapılan Hatalar, İnkılap Kitapevi, İstanbul, 2007.