Ergenlikte Kimlik Kazanımı

KİMLİK GELİŞİMİ

    Ergen bir yandan dönemine ilişkin sorunlar yumağı içinde bocalarken diğer yandan kimliğini bulma çabası içindedir.

   Yetişkinliğe sağlıklı geçişin en önemli koşulu kimlik kazanmadır. Kimliğin oluşması süreci ergenlikten çok önce başlar ve önceki dönemlerde başarılı sonuçlar alınmış olması, yetişkin kimliğine geçişi de kolaylaştırır.  Bedeni, çok kısa bir süre içinde yetişkin görünümü alan ergen, artık çocuk gibi davranmayacağını anlar ve “Ben kimim?” “Yaşamdaki amaçlarım neler olmalı?” gibi sorularla kendini sorgular; geleceğe dönük kararlar almaya ve benliğini oluşturmaya başlar.

   Kimlik gelişimi dinamik bir süreçtir ve ergenlik döneminden sonra daha ileri yaşlarda da değişmeler gösterir ancak bu değişmeler sınırlıdır ve yüzeyde kalır. Kimlik duygusundan söz etmek; bireyin kendi yaşayışından, yani birey olarak benzersiz  ve kendine özgü bir tarz içinde varolduğunu ve bu tarzın süreklilik gösterdiğini hissetmesinden söz etmek demektir. 

   Bedenin hızla büyümesini şaşkın şaşkın izleyen ergen, değişmek, çocukluğunu aşmak, erişmek konumundadır. Çocukluk döneminin özdeşimleri, çocuk rolleri, kardeş rolleri, öğrenci rolleri, çekirdek kimlik gibi az çok yapılaşan ruhsal birimler ergenlik döneminde yeniden sorgulanır. Bu sorgulamalar kazanılan bazı alışkanlıkların  değişim gerekliliğini de beraberinde getirir. Tutarsız davranışlar yerleşmiş olan bu alışkanlıkların yerlerine yenilerinin kazanılması sonucunda ortaya çıkar. Ergenin yeni gereksinmelere doyum getiren, aynı zamanda toplumsal kurallarla çelişmeyen davranışlar kazanıncaya kadar pek çok yanılgılar içine düşmesi doğaldır. Yeter ki normal gitmeyen koşullar altında kendi yolunu bulması için gerekli savaşım gücünü kaybetmesin.

   Ergenler bazen bireysel kimliklerinden vazgeçerek anne ve babanın istediği ya da toplumun beğenisini kazanacaklarına inandıkları bir kimliğe bürünürler. “terbiyeli kız”, “akıllı oğlan” gibi. Yada bir sanatçı, sporcu gibi. Geçici kimlik ya da ödünç kimlik gerçek kimliğin gelişebilmesi için gerekli ortam ve zamanın kazanılmasını sağlamada yararlı olabilir. Ancak bu durumun sürekliliği gerçek kimliğin ortaya çıkmasını güçleştirebilir.

Kimlik Yapılanmasında Toplumun etkisi: 

  Erikson’a göre kimlik toplumsal değerlerden çok etkilenmektedir ve kimlik yapılanması çocukluk, ergenlik dönemlerinde özdeşleşilen, örnek alınan tasarımların, rollerin, değerlerin bir birleşimidir. Çocuklukta kabul edilen ve benimsenen değerler bu dönem de özdeşleşilen rollerle bütünleşir. Böylece kalıcı bir kimliğin yapılanması tamamlanır.   Ergenler ısındıkları, benimsedikleri, ülküleştirdikleri değerleri benimser ve içlerinde bütünleştirirler.

   Bir genç kendi gözüne olumsuz görünen yanlarını kabul etmeyi, bu yanları kendi çevresi tarafından kabul edildiği oranda becerebilir. Çevreden beklediği desteği ya da tanınmayı alamamak   kendi kişilik yapısına yönelik saldırganlığını kaçınılmaz olarak artırır. Dolayısıyla kendi ile ilgili tasarımlarındaki çatlak giderek kapanacağı yerde derinleşir.  

CİNSEL KİMLİK GELİŞİMİ

    Bu yaşlarda cinsellik yerleştiği halde iyice tanımlanamaz. Ergen ne olacağını hala bilmemekte, kimi istediğini, neyi istediğini tam olarak saptayamadan çekiciliği ve kapılmayı belli belirsiz anlamaya çalışmaktadır. Bu çekicilik ve kapılma bazen aynı yaşlarda karşı cinse, bazense aynı cinsten bir dosta (bu geçici homoseksüel endişelere neden olur), bazen öğretmene, bazen de birtakım yıldız sanatçılara olabilir.

    Ergenlikte cinsel nesne seçiminin başarılabilmesi için önemli güçlükler arasında  anne babadan uzaklaşmakta önemli bir rol oynar. Erkek çocuğun cinsel gelişiminde anne ile bağlılık derecesi, baba ile kurduğu özdeşim önemlidir. Kız çocukların cinsel kimliğinin gelişmesinde anne kadar babanın da önemli bir rolünün olduğunu ve iyi bir baba kız iletişiminin kızlarda kadın kimliğini daha rahat benimsemelerine yol açtığı saptanmıştır.

  Özellikle  ergenliğin ilk dönemlerinde, ergenler arasında “homoseksüel olabileceği korkusu” bilinenden çok daha yaygındır. Bu durum normal cinsel gelişimin bir parçası olabileceği gibi başka problemlerinde öncüsü olabilir. Bununla birlikte ergenlik döneminde cinsel eğilimlerin ve isteklerin sevgi gibi, sıcaklık gibi, yakınlık kurma gibi isteklerle karışabileceği ve bu durumun kaygıyı daha çok artıracağı unutulmamalıdır.

   Ergenliğin ilk yıllarında karşı cins ile iletişimde daha temkinli ve çekingen davranan genç,  ileriki yıllarda yavaş yavaş cinsel isteklerini kendi denetimi altında tutabilmeyi öğrenmeye ve cinsel kimliğini özümlemeye başlamaktadır. Böylece genç birey ergenlik öncesinde olduğu gibi, karşı cinsi reddetmemekte ve karşı cinse ilgisini gizlememektedir. Aksine karşı cinsin beğenisine bir gereksinim duymakta  ve sağlıklı bir gelişim içerisindeyse karşı cinse olan ilgisini gizleme gereği duymamaktadır.  

   ERGENLİKTE BİLİŞSEL GELİŞİM 

   Bedensel ve cinsel değişimlerle birlikte ergenler zihinsel yeteneklerinde de değişim yaşarlar. Bilişsel gelişim ergenlerin yalnız kendilerini, ailelerini, arkadaşlarını ve öğretmenlerini değil, dünyalarını görme biçimi üzerinde uzun süreli etkiler taşır. Ergenlerin düşünme süreçleri değişir. Gittikçe artan biçimde geleceğe yönelik ve soyut düşüncelerle ilgili olurlar. İdealizm kazanır. Cinsellik, ahlak, din gibi konularla ilgili gerçekten kendilerine ait bir değerler takımı edinirler. 11-12 yaş dolaylarında başlayan mantıksal düşünmenin yetişkinler düzeyine ulaştığı bu döneme soyut işlemler dönemi denir.

   Ergenin geleceğe yönelik planlar yapabilmesi, davranışlarını eleştirebilmesi, değerler sistemini olgunlaştırabilmesi ve kendini tanıyarak kabul edebilmesi soyut düşünme yeteneğinin kazanılmış olmasını gerektirir. O nedenle okullarımızda çocuğu ilgilendiren konular üzerinde soyut düşünme yeteneğinin sınırlarını genişletici tartışmalara yer vermek, onları ders dışı okumalara yöneltmek ve okunanları değerlendirmek vazgeçilmez etkinlikler olmalıdır.

Ergenin ben merkezciliği;

Benmerkezcilik bilişsel gelişimin her devresinde farklılık gösterir. Ergendeki bedensel ve cinsel değişimler sonucu çevrelerindeki insanların kendi davranışları ile görünümleriyle kendileri ilgilendiklerini ve her zaman ilgi odağı olduklarını kabul etmeye başlarlar. Ergenler gittikçe kendi yarattıklar bir hayali seyirci kitlesiyle çevrilirler. Bu düşünceye inandıkları için benlik bilinci artar ve kendilerine hayran olma ile kendilerini eleştirme arasında gidip gelirler. Bu tutum ergenleri kendi kendilerine yarattıkları başkalarından önemli oldukları düşüncesiyle (hayali seyirci) özel veya biricik olduklarını hissetmeye götürür. Kimsenin kendisi kadar acı çekemeyeceğini ve bu kadar mükemmel duygular yaşamayacağına inanır. Sonunda ergenler gerçekte herkesten farklı olmadıklarını ve insanların kendilerini seyretmek için var olmadığını fark etmeye başlarlar. Ben merkezcilik yerini doğruları ve yanlışları dengeleyen daha gerçekçi bir benlik kavramına bırakır.

Kaynak: http://www.bursapsikiyatri.com/makale.php?id=297

IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.