Çocuklara Ölüm Nasıl Anlatılmalı?

Ölüm insan varlığının en çok korktuğu ve yüzleşmekten kaçtığı bir gerçektir. İnsan, bir yakınını kaybettiğinde ölümün soğuk yüzünü daha yakında görür. Ondan önce ölüm ile ilgili duygu ve düşünceleri yüzeyseldir. İnsanın ölüm karşısındaki korkularını hafifleten dinsel inançlardır. Din öğretileri, ölümün bir yok oluş değil, aksine bir var oluşun kapısı, bir göç, bir yer değiştirme olduğunu vurgulamaktadır. İnsanın isteyerek kendini ölüme atmasını ve savaşlarda seve seve canını vermesini sağlayan dinsel inançlardır.

Çocuk ölümle ilgili ilk bilgilerini yakın çevresindeki konuşmalardan, televizyon programlarından, filmlerden ve ölü hayvanları görerek öğrenir. 3–5 yaşları arasındaki çocuklar için ölüm uzun bir ayrılıktır. Bu dönemdeki çocuklar, cansız varlıkların da canlı olduklarını düşündükleri için ölümün geri dönülmez bir gerçek olduğunu kavrayamazlar. Ölen birinin tekrar canlanacağı düşüncesi ağır basar. Çocuğun böyle bir düşünceye sahip olmasında çizgi filmlerin etkisi de vardır; çünkü çizgi filmlerde yüksekten düşenler, silahla vurulanlar, araçlarla ezilenler kısa bir süre içinde canlanırlar. Bu çağdaki çocuklar her şeyi sordukları gibi ölümle ilgili sorular da sorarlar: “Ölüm nedir?”, “Ne zaman öleceksin?”, “Ölüler nereye gidiyor?”, “Ölüleri niye toprağın altına koyuyorlar?”, “Ölüler toprağın altında korkmuyorlar mı?”, “Yerin altı soğuk değil mi?” çocukların bu tarz sorularına bazı anne babalar, çocukları dehşete düşürücü cevaplar verirler: “Ölüm insanın yok olmasıdır”, “Ölüler toprağın altında çürürler”, “Ölüleri böcekler ve yılanlar yer.” “Ölüm uykuya benzer”, “İyiler cennette gider, kötüler cehennem ateşinde yanar.”

Maalesef bunlara benzer cevapları, 5–6 yaşlarındayken çok sık duyardık. Özellikle köyde bir ölüm olayı yaşandığında, ürpertici ve korkunç konuşmalar günlerce sürerdi. Defin olayını merakla ve korkuyla seyrederdik. Olaydan sonra günlerce uyuyamadığımı hatırlıyorum. Çok sevdiğim bir yaşındaki yeğenim öldüğünde çok zor günler geçirdim. Komşularımızdan birine, torağın altında üşümeyecek mi, diye sorduğumda bana şu yanıtı verdi: “O, orada çürüyüp toprak olacak.” Bu cevap beni dehşete düşürmüştü. Haftalarca uyku ve yemeyle ilgili ciddi problemler yaşadım. Çok güç uykuya dalabiliyordum. Uykudan kâbuslar görerek uyanıyordum ve saatlerce ağlıyordum. Kâbuslarımın konusu yeğenimin mezarda çürümüş ve kemik yığınına dönmüş bedeniyle ilgiliydi.

Köy ortamında büyüdüğüm için, ölen hayvanların zamanla çürüdüklerine çok tanıklık ederdim; fakat ölen çocuğu çok sevdiğim için, onun çürümesi veya böcekler tarafından yenilmesi benim için korkunç ve dayanılmaz bir durumdu. Benimle konuşması için imam çağrıldı. İmam, “insanın öldükten sonra yok olmadığını, çürümediğini, mezara konulduktan sonra orada bir kapı açıldığını, ölen kişinin o kapıdan cennete girdiğini ve cennette sevdiklerini beklediğini,” söyledi. Beni rahatlatan ve kâbus görmemi sonlandıran birçok güzel söz daha ekledi.   Çocuklar, 5–6 yaşlarında ölümün korku verici bir olay olduğunu ve uzun süren bir uykuya benzediğini anlamaya başlarlar; fakat ölüm korkusunu yetişkinlerden daha hafif yaşarlar. Bu yaşlardaki çocuklar, ölümle yaşlılık ve hastalık arasında bir bağlantı olduğu düşüncesine varırlar. Dedesinin ve ninesinin yakında öleceğini ve ailede hastalanan birinin öleceğini sanırlar. Hatta kendis

i hastalandığında, “Ben artık öleceğim değil mi? diye sorar. Annem, evleneceğim günü çok merak ettiğini söylediğinde şu cevabı vermiştim: Ben evleninceye kadar sen yaşlanıp ölürsün.” Annemin bu cevabıma çok kızdığını hâlâ hatırlıyorum.Ölümle ilgili soyut akıl yürütme 9-10 yaşlarında başlar. Çocuk, ölümün geri dönüşü olmayan bir yolculuk olduğunu kavrar. Kendisini ve ailesini ölümden koruması için dualar eder. Ölümle ilgili düşünceleri aklından uzaklaştırmaya çalışır. Özellikle yakın çevresinde gerçekleşen ölüm olaylarından çok etkilenir. Anne baba veya kardeşlerden birinin ölümü, çocukları aşırı düzeyde yıpratır; fakat ölümle ilgili rahatlatıcı bilgiler alan çocuklar, yas sürecini daha hafif ve daha kısa sürede atlatırlar. Bazı çocuklar ölümün yaşandığı ortamda gelişen bütün olaylara tanıklık eder. Haftalarca süren ağlamalar, ağıtlar, dövünmeler, haykırışlar, bayılmalar çocuğun yanında olur ve çocuğun ruhsal yapısını derinden etkiler.

Çocuğun bu durumlar karşısındaki tepkisi yaşına göre değişir. Bazı çocuklar, üzüntülü bir görüntüden çok duygusuz bir yüz ifadesine sahip olurlar, çevresini anlamsız bakışlarla süzerler. Ölüm ve ölen kişiyle ilgili ağzından tek bir kelime çıkmaz. Kimi çocuklar, ölüm karşısında umursamazlıktan da öte ruhsal bir durum içine girerler. Evde acı ve üzüntü değil de bayram varmışçasına sevinçli, canlı ve yerinde duramaz olurlar. Olmayacak şeyler isterler, yersiz güler, başsağlığına gelenlerin önünde aileyi utandıran soytarılıklar yaparlar. Aile onları kızdıran ve sert tepkilere zorlayan bu duruma bir anlam veremez. Gerçekte çocuğun umursamaz davranışı ne sevgisinin yokluğundan ne de üzüntü çekmeyişindendir. Bu davranış kendini ezip geçen bir vuruş (darbe) karşısında yadsıma (inkâr) yoluyla kendini savunmadır (Yörükoğlu, 1997). Ölüm karşısında yetişkinlerde de benzer yadsıma olayları görülür. Ölüm haberi ilk duyulduğunda pek inandırıcı gelmez, kişi inanmak istemez. Hatta ölüyü görmeyen ve gömme törenine tanıklık etmemiş yetişkinler, ölen kişinin sanki ölmediğini, öldüğüne inanamadıklarını söyledikleri olur.

Anne veya babasının ölümünden kendini sorumlu tutan ve kendini suçlayan çocuklar da vardır. Aileden birinin ölümünden sonra çocuklarda görülebilen olası olumsuzluklar şunlardır:

·         Uyku sorunları (uyuyamama, kâbuslar görme)

·         Yeme bozuklukları (yiyememe veya aşırı yeme)

·         Ruhsal çöküntü halleri (içe kapanma, donuk bir yüz ifadesi)

·         Sosyal uyum sorunları (aşırı tepki verme, öfkelenme, saldırganlaşma)

·         Akademik becerilerde düşüş, dikkat eksikliği

·         Tikler ve psikosomatik rahatsızlıklar (sebepsiz karın ve baş ağrısı)

·         Aşırı sevinçli ve coşkulu haller 

Neler Yapılabilir?

·         Mümkün olduğunca çocuk matemin yaşandığı ortamdan uzak tutulmalıdır. Çocuk, bu süre içinde bir akrabanın evine bırakılabilir ve eğer ölüm olayından haberi yoksa bırakılma nedeni şöyle açıklanabilir: “Annen, baban veya kardeşin hatsa olduğu için, birkaç gün hastanede kalacak, bu yüzden sana biz bakacağız.” 

·         Çocuk ölümü kavrayacak yaşta ise, ölüm haberini sağ kalan anne/babadan duymalıdır. Ölümün çocuktan gizlenmesi uygun bir davranış değildir; çünkü eninde sonunda gerçeği, baş sağlığına gelenlerden, ailenin durgunlaşan tutumundan ve acılı tavırlarından öğrenecektir. Çocuk, gerçeği öğrenmeden önce aşamalı olarak alıştırılabilir. Örneğin, annen kaza geçirdi veya çok hasta, şimdi hastanede tedavi görüyor, denilerek birkaç gün geçmesi beklenebilir. Daha sonra, sevdiği kişinin artık gelmeyeceği uygun ifadelerle açıklanmalıdır.

·         Çocuk üzülmüyor gibi durabilir, hatta olayı kabullenememesinden dolayı iki-üç hafta sevinçli görünebilir ve coşkulu davranışlar sergileyebilir. Bunun için çocuğun duygusuz olduğu düşünülmemeli ve çocuğu suçlayıcı davranışlardan kaçınılmalıdır.

·         Çocuk ağlayarak üzüntüsünü dışarıya yansıtabilir. Ağlamasına ve konu ile ilgili sorular sormasına engel olunmamalıdır. Aksine soru sorması için desteklenmelidir. Ölümle ilgili tatmin edici ve ürkütücü olmayan cevaplar verilmelidir. Örneğin şöyle denilebilir: “İnsanlar öldükten sonra başka bir dünyaya giderler. Orada cennete girerler ve cennette sevdiklerini beklerler.” Çocuk, sevdiği kişiye kavuşmak için ölmek istediğini söyleyebilir. Bu durumda da şuna benzer bir cevap verilmelidir: “Sevdikleri kişiye kavuşmak için kendini öldürenler, sevdikleri kişiye kavuşamazlar; ancak yaşlanıp öldükten sonra kavuşabilirler.” 

·         Çocuğun üzüntüsünü hafifletmek ve çocuğun kendisini yalnız hissetmemesi için çocuğa en yakın olan aile bireyi bakımını üstlenmeli ve gerekli sevgi ve şefkati göstermelidir.

·         Çocukluk depresyonunun önemli nedenlerinden biri, anne veya babanın ölümünden sonra çocuğun ilgiden ve sevgiden mahrum bırakılmasıdır. Ölen kişinin yeri, diğer aile bireyleri tarafından doldurulmalıdır. Eğer anne veya babanın yokluğu hissettirilmeyecek düzeyde çocuğa ilgi gösterilse,  ruhsal ve bedensel ihtiyaçları giderilirse, çocukta olumsuz sorunlar ortaya çıkmaz ve normal yaşantısı devam eder.

KAYNAK: Çetin ÖZBEY, Çocuk Gelişiminde Yaşanan Sorunlar, İnkılap Kitapevi, İstanbul, 2006

IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.