Çocuk ve İnanç
Bazı ebeveynlerin inancı ya yoktur ya çok zayıftır ya da var olan inancını yaşama gereği duymuyordur. Onlar için inanmak veya inanmamak fazla bir şey ifade etmez. Kimi ebeveyn, din olgusunun çağa uymadığını ve geçmiş dönemlerde kaldığını düşünerek çocuğunu dinden, inançtan uzak tutmaya çalışır. Modernizmin hâkim olduğu bu çağda çocuğu, yaşamın zorlu koşullarına karşı yetiştirmenin ve çevrenin zararlı etkilerinden korumanın en sağlam yolu, ona doğru ve güçlü bir inanç vermektir.
İnsan yaratılışı gereği, bir şeylere inanma ve tapınma gereği duyar. İnsanlık tarihi boyunca insanlar, kendilerinden güçlü gördükleri ve düşündükleri canlı ve cansız varlıklara tapınma gereği duymuştur; bu kimi toplumlarda bir yıldız, kimi toplumlarda bir hayvan, kimi toplumlarda ise Allah olmuştur. Gerek tarihte gerekse günümüzde her toplumda din olgusuna rastlamak mümkündür. Alexis Carrel’e göre, Allah’a inanmak ve ona tapmak insan için sevmek kadar doğal bir ihtiyaçtır. Eğer gerçek inanç insanın yüreğinde olmazsa ciddi bir içsel boşluk oluşur ve ruhsal huzurun yaşanması güç olur. Bunun ötesinde birey dur-durak bilmez bir arayışın içine sürüklenir. Vicdan olarak kabul edilen üst benin oluşmasında her ne kadar toplumsal değer ve yargılardan söz edilse de, üst benin şekillenmesinde dinsel emir, yasak ve sınırlandırmaların yeri daha çoktur.
Günümüzde çok sayıda birey soyguncu, katil, sapık, terörist olmaktadır. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, insanlar gündüz evlerinde otururken, sokakta yürürken, işyerinde çalışırken güvende değil; çünkü toplum adeta bir şiddet ve güvensizlik ortamına sürüklenmektedir. Yasal güvenliğin yetersiz olduğu yerlerde kapkaç, çocuk kaçırma, tecavüz, cinayet, hırsızlık vb. olaylar daha çok yaşanmaktadır.
Bütün bunların temelinde eğitimsizlik var; ancak inancın ve din eğitiminin, söz konusu eğitimle doğrudan bağlantısı var. Dostoyevski’ye göre eğer din inancı ve cehennem korkusu olmasaydı, gençler yeryüzünü yaşanmaz hale getirirlerdi. Nitekim gerçek din inancının az olduğu bölgelerde toplumsal huzur daha az hissedilmektedir. Dünyanın en eğitimli toplumları olan Amerika ve diğer Batı ülkelerinde suç oranları inanılmaz boyutlardadır ve her geçen gün artmaktadır. Bütün bunların temelinde gerçek Hıristiyanlık inancının olmayışı yatar. Ülkemizdeki çocuk ve gençlerdeki suçluluk oranları artış eğilimindedir; yasal kontrollerin yetersiz olduğu kurumlarda rüşvet, kayırmacılık, adaletsizlik diz boyudur. Üstelik bunların birçoğu üst düzeyde eğitim almış insanlardır. Bu insanlarda sağlam bir din inancı olsaydı durum daha farklı olurdu.
Çocuğun “üst ben”i inançla şekillendirilirse, çocuk yaşama daha farklı bir açıdan bakar. İnsanlar kendilerine yapılan haksızlıkları kabul etmek istemezler, kendilerine yapılan haksızlığı düzetmek için çaba sarf ederler; verilen çaba her zaman olumlu sonuç vermez. Kişi bu haksızlığın verdiği ruhsal ve düşünsel sıkıntıyı içe atmak veya bastırmak yerine “Allah’a havale ettim” diyerek rahatlar; çünkü bilir ki, diğer dünyada haklı haksızdan olan hakkını fazlasıyla alacaktır. Eğer böyle bir düşünce olmazsa kişi, ya içe atarak psikolojisini bozacak ya da hakkını farklı yollarla almaya çalışırken başını belaya sokacaktır.
İslam dininde, toplumsal ve aile içi ilişkilerin önemi ve insanlar arası hoşgörü ön plandadır. “Temizlik imanın yarısıdır” denilerek temizliğe büyük önem verilmiş; “Komşusu aç yatan bizden değildir” denilerek yardımın gerekliliği vurgulanmış; “Anne babanıza öf bile demeyin”, “Cennet annelerin ayakları altındadır” gibi ifadelerle anne babaya verilmesi gereken sevgi ve saygı belirtilmiş. Çocukları tarafından sokağa atılan anne baba sayısı az değildir. Acaba huzur evlerine terk edilen anne babalar ne kadar huzurludurlar? Üç oğlu ve bir kızı olan bir anne şöyle yakınıyordu: Keşke çocuklarımı Amerikalarda okutmak yerine, anneye verilmesi gereken saygının önemini verebilseydim, belki böyle yapsaydım şimdi yaşlılar evinde olmazdım. Torunlarıma güzel masallar anlatırdım, onlarla oyunlar oynardım. Ama buralarda ölümü beklemekten başka yapacağımız bir şey olmuyor.
Çocuğa Allah inancını vermenin hiç bir yan etkisi veya zararı yoktur. Din eğitimi yanlış verilemedikçe afyon etkisi yapmaz, çocuğu saplantılı düşüncelere ve eylemlere sürüklemez. Yarım yamalak bilgiler ve hurafeler, çocuğu kuşkuya ve uygun olmayan eylemlere sürükler. Dinde yalan, haksız kazanç, kin, ihanet vb. olumsuz olgular kabul görmemektedir. Ayrıca toplumsal ve aile ilişkilerini bozan, alkol, kumar, uyuşturucu vb. zararlı bağımlılıklar yasaklanmıştır. Yüce dinimizde aklın kabul edemeyeceği ve insan zararına olabilecek emir ve yasaklar yer almaz. Dayatma ve zorlama yoktur, insanlar kendi iradeleriyle baş başa bırakılmışlar.
Çocuğa Allah’ın varlığı kavratılırken, dini bilgiler verilmeli, dinin yasak ve emirlerinden de haberdar olması sağlanmalı ki, üst beni olumlu bir biçimde şekillensin. Bazı insanlar din denilince, akıllarına terör, sömürü vb. olumsuz kavramlar gelir. Oysa dinimizde bu kavramların hiçbiri yer almamaktadır. Dini kavramları kullanarak, dinden habersiz olan insanları sömüren, kandıran ve kullanan insanlar vardır; fakat onları gerçek inançlı insanlardan ve doğru inançtan ayırmak gerekir.
Çocuklara gerçek dini bilgiler verilmezse ve inancı gerekli kılan duygular yaşatılmazsa, hem kendisi hem de toplum için zararlı ve gerçek dışı inançlara veya gerçeklerden uzaklaştıran grupsal etkinliklere katılabilirler. Satanizm bu gruplar içinden sadece bir örnek; fakat satanizme benzeyen çok sayıda örgüt, çocukları ve gençleri etkileyerek onların zihinlerini yıkamakta ve kendi çıkarları uğruna kullanmaktadır. Özellikle internet aracılığıyla çocuklara ve gençlere ulaşmaya çalışan zararlı ve dinsel örgütlere benzer akımların sayısı ve türleri her geçen gün artmaktadır. Ayrıca diğer birçok din misyonerleri de çocukları ve gençleri kendi taraflarına çekmek için büyük uğraşlar vermektedirler. Çocukları ve gençleri bu ideoloji ve dinlerden korumanın en etkili yolu, çocukluktan itibaren Allah inancını ve İslam dinini doğru bir biçimde onlara vermektir.
Dini bilgileri ve inancı dosdoğru bir biçimde çocuklara vermek için, öncelikle anne baba kendisi araştırma yapıp öğrenmeli; çünkü her anne babanın asli görevi, dini sorumluluklar ve inanç bakımından çocuğa iyi model olmasıdır. Bu anlamda çocuk, anne babasını model alamazsa, başkalarının yanlış, hatalı, eksik veya zararlı düşünce ve davranışlarını model alabilir; çünkü çocuk inanma ve Allah’a bağlılık konusunda yetişkinlerden daha fazla gereksinim duyar ve bu ihtiyacını gidermeye çalışır. Anne baba bu talebi doğru bir biçimde karşılamazsa, çocuk başka kaynaklardan beslenme yoluna gidebilir.Çocuklar, sorgu çağı denilen 3–4 yaşlarında yaratılış ve Allah ile ilgili sorular sormaya başlarlar. Kimi anne baba, baştan savma ve gerçek dışı cevaplarla olayı örtbas etmektedir. Oysa bu dönemde çocuğa verilen bilgiler çocuğun kişilik gelişimi açısından oldukça önemlidir. Çocuk, anne babasından edindiği bilgilerle yaşamına yön verir. İnançla ilgili yanlış bilgiler, çocukta yanlış bir inanç oluşmasına yol açar ve ileriki yaşamında gerçek bilgilerle karşı karşıya kaldığında çelişkiler yaşayabilir.
Sorgu döneminde çocuk, hem yaşının gereği olarak dinsel konulara ilgi duyar, hem de konu ile ilgili konuşmalara tanıklık eder. Merakını gidermek ve anlamadığı konulara açıklık getirmek amacıyla sorular sorar. Baba dünyayı kim yaptı? Güneşi kim yaptı? Her şey nasıl oldu? Bizleri kim yarattı? Allah kimdir? Allah çok büyük müdür? vb. soruları sorduğunda, her şeyi var edenin Allah olduğu anlatılmalıdır. Çünkü özellikle yaratma ve Allah’ın varlığıyla ilgili sorular yoğundur. Çocuğun anlayabileceği cümlelerle anlatılmalıdır. Allah’ın sıfatlarıyla ilgili sorular yanıtlanırken, Allah’ın insana benzemediği, çok büyük ve güçlü olduğu, arkadaşı ve eşi olmadığı söylenilmelidir. Allah’tan bahsederken “Allah baba” denilmemeli; çünkü böyle bir tabir çocuğun zihninde Allah’ın insana benzediğine dair bir imaj oluşturur. Allah nerededir? Niçin Allah’ı göremiyoruz? vb. sorulara şöyle cevaplar verilebilir: Allah çok büyük olduğu için ve dünyada olmadığı için onu göremiyoruz; ama o her şeyi gördüğü ve bildiği için bizleri de görür. Biz dua ederken, o dualarımızı duyar ve uygun bir zamanda yerine getirir.
Çocuklara dua etmenin önemi anlatılmalıdır. Ralph Waldo Emerson, hiçbir insan yoktur ki, dua ederken bir şeyler öğrenmesin, der. Alexis Carel ise, dua beklediğimiz şekilde olmasa bile daima insana tesir eder. Bunun içindir ki, çocukları daha küçük yaşta iken belirli bir anında, kısa bir müddet sessizlik içinde kalmaya, kendilerini dinlemeye ve özellikle dua etmeye alıştırmalıdır, demektedir. Çocuklar, hem aileleri hem de kendileriyle ilgili birçok sıkıntıyı gidermesi için dua aracılığıyla Allah’a iletmeye çalışırlar. Dua ederek sıkıntılarını hafifletir ve zorluklar karşısında umudunu yitirmemesini öğrenir.Kimi anne babalar, çocuklarına felaketlerin Allah tarafından verildiği, bu yüzden felaketi olduğu gibi kabullenmeleri gerektiği düşüncesini verir. Bu tür yaklaşımlar teslimiyetçi kaderciliği öne çıkarttığı için onaylanamaz. Çocuk, ciddi olumsuzluklarla karşı karşıya gelince Allah’ı suçlu gösterip bir köşeye çekilmeyi tercih edebilir. Oysa felaketler karşısında Allah’a dua edilmesi ve felaketin üstesinden gelinmesi için insanın bütün gücüyle çalışması gerektiği anlatılmalıdır.
Allah’ı disiplin aracı olarak kullanan anne babaların en çok kullandıkları sözler şunlardır: “Allah, ana babasını üzen çocukları cehenneme atar.” “Böyle yaparsan, Allah seni cezalandırır.” “Cehennem içinde ateş olan bir yerdir, kötüler oraya gider.” “Kötü sözleri kullanırsan zebaniler seni alıp götürür.” “Yalan söyleyen çocukları Allah cezasız bırakmaz.” Böyle bir eğitimle hem sağlıklı bir vicdan gelişimi olmaz, hem de doğru bir din eğitimi verilemez. Böyle bir eğitim sonucunda çocuk, davranışlarını sorumluluk duygusuyla değil, korkunun etkisiyle denetler. “Allah, yalan söyleyen ve annesinin sözünü dinlemeyen çocukları ateşe atar,” demek yerine “Allah, yalan söylemeyen ve annesinin sözünü dinleyen çocukları sever,” denilebilir. İnsanlar, yaptıkları hatalardan ve işledikleri günahlardan dolayı tövbe ederlerse Allah tarafından affedilecekleri söylenebilir. Çocuğa Allah korkusunu sunmak yerine, Allak sevgisine ulaşmasını sağlamak daha sağlıklıdır.
Anneler genelde beddua ederken, beddualarında Allah’ın cezalandırıcı sıfatlarını öne çıkarmaya çalışırlar: “Allah belanı versin, Allah canını alsın” vb. Bu tür beddualar çocuğun zihninde yanlış inanç ve tutumların oluşmasına yol açar.
Allah’ın cezalandırıcı ve korkutucu özellikleri belirtilmekten çok, Allah’ın sevgisi anlatılmalıdır. Allah’ın cezalandırıcı yönü devamlı öne çıkartılırsa, çocukta Allah’a karşı öfke yerleşebilir ve uygun olmayan bir inanç oluşabilir. Çocuk, bütün ölümlerden, kazalardan ve kötülüklerden Allah’ı sorumlu tutabilir, dolayısıyla çocukta sağlıklı ve ruhsal gelişimine uygun olmayan bir korkusu gelişir.
Çocuk, Allah’ın cezalandırıcı ve intikam alıcı özelliklerini değil, seven, koruyan, bağışlayan özelliklerini bilmelidir. Allah’a sevgiyle ulaşılabileceğini, bunun için de insanları sevmesi gerektiğini kavramalıdır.
KAYNAK: Çetin ÖZBEY, Çocuk Eğitiminde Yapılan Hatalar, İnkılap Kitapevi, İstanbul, 2007.