Çocuk Eğitimi

Toplumun en küçük parçası ailedir. Aile, anne, baba ve çocuklardan oluşan sosyal bir kurumdur. Bu kurumların bir araya gelmesiyle de toplum dediğimiz olgu meydana gelir.

         İnsan, doğar, gelişir ve büyür. Her insan mutlaka bir çocukluk evresi yaşar. Ailenin temelinde de çocuklar vardır. Çocuklar geleceğimizin temel taşıdırlar.

         Bu gün ilerlemiş devletlerin, süper devletlerin, çocuklarına verdikleri önem yadsınamaz derecededir. Gelişmiş ülkelerin bu konuda önemli adımlar attıklarını görüyoruz.  Bu konuda eğitimi birinci koşul olarak ele almaktadırlar.

         Bu anlayış artık bizde de yerleşti. Toplum olarak, çocuklarımıza değer veriyor, ve onların eğitimi için elimizden gelen her türlü çabayı harcıyoruz.

         Peki bu alanda ne kadar doğru adımlar atıyor ve olaya ne kadar bilimsel yaklaşıyoruz? Belki de birçoğumuz, önem verme adına, yanlış uygulamalarla çocuklarımıza iyilik yapalım derken kötülük yapıyoruz.

         Toplumumuzda çocuklara büyük değer veriliyor. Ama bu değer, ne kadar doğru bir şekilde ele alınıyor? Çocuklarımıza destek olalım derken, köstek mi oluyoruz? Mesela, artık günümüzde, bir çok ailenin özel aracı var. Bunlar okullara çocuklarını genelde bu özel araç ile götürüyorlar. Hatta öğrencilerin çantaları, anneler ve babalar tarafından taşınıyor. Çocuklara büyük miktarda harçlıklar veriliyor. Fikir olarak beyinlerde  “Ben görmedim, bari çocuğum görsün” düşüncesi yatıyor.  Ama bunlar ne kadar doğru? Bunları yaparken, biraz abartıya kaçmıyor muyuz? Bu davranışlarımız ne kadar bilimsel? Şöyle bir düşünecek olursak, doğru olduğunu bilerek yaptığımız bu hareketler,  çocuğun özgürlüğünü elinden almıyor mu? Yani çocuğumuz, gerçekten özgür olabiliyor mu?

         Çocuğun kendini özgürce ifade edebilmesinin, kendi kapasitesi içinde gelişebilmesinin, kendine yetebilmesinin bilinçli bir şekilde ortaya konması gerekmiyor mu? Çocuğun yapacağı ve yapabileceği esasları dikkate alıyor muyuz?

Çocuğun yapamayacaklarını, kendisinden istememek gerekiyor. Ayrıca çocuğun üzerinde anne ve babanın etkisinin olduğu kadar çevrenin de etkisinin olduğunun önemini kavramak gerekiyor.

         Her şeyden önce “çocuğa önem verilmesi gerektiğini, onun aile içerisinde bir çocuk olarak değil de yetişkin biri olarak görülmesi gerektiğini” anlamamız gerekiyor. Uzmanlar bu konuda şunları öneriyorlar: “Çocuğunuzu dinleyin. Onu ailenizde yetişkin birey olarak kabul edin. Onun düşüncelerine değer verin. Bazen aile içinde basit kararlar alınacağında, çocuğunuzun düşüncelerine de başvurun. Onun fikirlerini de alın. Böylece çocuk, kendine değer verildiğine inanacak ve kendini önemseyecektir.”

         Her insanın kendine göre bir kapasitesi vardır. Ve herkesin bir iş yapabilme gücü, yeteneği vardır. İnsan, ne kadar da uğraşırsa uğraşsın bu kapasitesinin üzerine çıkamaz. Hele çocuklar hiç çıkamaz.

         Bazen, çocukların bir işe  başladıklarını görürsünüz. İştahla ve zevkle başlarlar. Kimileri bu işi sonuna kadar götürür; kimileri ise daha yarı olmadan bırakır.

Biz de böylesi bir durumda hemen çocuğa müdahale ederiz. Ya çocuğa kızarız; ya da işi kendimiz tamamlarız. Oysa bunların ikisi de doğru olmayan sonuçlar. Çocuğa kızmaktansa, işi kendimiz yapmaktansa, çocuğun, o işi bitirmesinin, kendisine ne kadar fayda vereceğini söylemek gerekiyor. Böylece hem kendisinin, hem de ona bağlı kişilerin yapılan iş sonunda mutlu olmalarını sağlamış oluruz. Kısaca, çocuğun başladığı işi bitirmesi için onu teşvik etmek gerekir.

 

 Örneğin resim yaparken usanıp da bitiremeyen bir çocuğa “sen resmini bitiremezsen, ben onun güzel olup olmadığını söyleyemem ki” veya “sen resmini yapmazsan, onu duvara nasıl asabiliriz ki?” diyerek o işin bitmesi için teşvik edebiliriz.

Her insanın her alanda başarılı olması beklenemez. İnsanların mutlaka belli şeylere karşı becerileri vardır. Önemli olan o becerileri tespit edip onları ön plana çıkarmaktır.

Çocuk da öyledir. Bazı şeylere karşı aşırı becerisi vardır. Ama bazı şeyleri de ne yaparsa ne ederse başaramaz. Bu gibi durumlarda çocuğun başarılı olduğu alanlar üzerine yönlendirilmesi gerekiyor. Mesela çocuk iyi bir resim yapamaz, ama onda çok iyi bir kulak olduğu için iyi bir müzisyen olabilir. Matematiğe karşı ilgisiz olurken, edebiyata karşı büyük bir istek duyabilir.

 

         Çocuğun başarısızlıklarını ön plana çıkarmaktansa, başarılı olduğu dalları ön plana çıkarmamız gerekiyor. Örneğin, çocuk, fizik ve kimyadan kaldıysa, çocuğa tembel bir öğrenci muamelesi yaparak, “sen zaten bunlardan ne anlarsın? Dangalaksın! Tembelsin! Hiçbir zaman başarılı olamazsın” demektense, “Önemli değil. Sen, Edebiyatta  çok iyisin. Tarihte de çok iyisin. Onları başardın. Çalışırsan, eminim bunlardan da başarılı olursun. Başaracağına inanıyorum.” gibi  yaklaşım göstermemiz, onu derse karşı daha da motive edecektir. Böylece çocuk, kendine olan güvenini kazanacak, çalışarak başarıya ulaşacaktır.

         Herkesin yaptığı gibi çocuk da hata yapabilir. Hata, insana has bir özelliktir. Kimse dört dörtlük değildir. Herkes hata yapar. Hata yapan çocuğa “yapma” demektense, olayın gerekçesini açıklayarak anlatmamız en doğrusudur. Örneğin, evde durmadan bağıran bir çocuğa “bağırma” deyip kızmaktansa, “Bak, büyükbaban hasta yatıyor. O, yaşlı biri olduğu için gürültüden rahatsız olur. Hasta insanların yanında bağırmak doğru olmaz” dememiz daha uygun olacaktır.

 Bir başka örnek verecek olursak, duvar karalayan bir çocuğa “duvarı karalama, yapma” yerine,  duvarı neden karalamaması gerektiğini anlayacağı bir dilde anlatmak gerekir. Ona “duvarı karalarsan evimiz kirlenir ve çirkin görünür” gibi kısa açıklamalar yaparak, çocuğun olayı kavramasını sağlayabiliriz.

         Bir de çocukların onurlu bir yapıya sahip olduklarını, onların hassas, içli ve duygusal olduklarını unutmamamız gerekiyor. Başkalarının yanında onları azarlamak, onları tokatlamak, hele hele onların kulaklarını çekmek pek de yakışık almayan hareketlerdir.

         Eve gelen misafirlerin yanında, çocuk “yaramazlık yaptı” diyerek, ona kızmak, onun kulağını çekmek, onu tokatlamak gibi hareketler tamamen yanlış olan hareketlerdir. Bu gibi davranışlar, çocuğun o minicik gururunu zedelemekten öteye gitmez. Çünkü çocuk, ertesi gün aynı hareketi yine yapacaktır. Ama ona başkalarının yanında vurduğunuz için, onu küçük düşürdüğünüz için, o, sizi hiç affetmeyecektir. Size karşı, içinde, hep bir öfke besleyecektir. Hatta ilerde sizi “hiç sevmediğini” yüzünüze haykıracaktır.

Sizler anne ve baba olarak çocuklarınızın yaratıcılıklarını geliştirecek aktiviteler yapın. Çocuklarınızın yaratıcılıklarını ortaya çıkardığı eserlere değer verin. Uzmanlar, bakın bu konuda nasıl bir örnek veriyorlar: “Fatma, okula başlamış. İlk gün okulu çok beğenmiş. Sınıfına girmiş. Öğretmen onlara boya ve kâğıt vermiş. Fatma, hemen resim yapmaya başlamış. Öğretmen durdurup, önce ben yapacağım siz de bakarak aynısını yapacaksınız, demiş. Fatma, öğretmenin yaptığı resmi yapmış. Kendi yaptığı resmi de bitirmiş. Ama o, en çok kendi yaptığı resmi beğenmiş. Çünkü o resim kendi dünyasını yansıtıyormuş. Ve kendi yarattığı bir resimmiş.”

         Hiç düşündünüz mü? Kendi çocuğunuza karşı en zayıf yönümüz nedir diye? Ben söyleyeyim: Sabırsızlığımız.

         Nedense kendi çocuklarımıza karşı bir türlü sabırlı olamıyoruz. Ben, kendimden örnek vereyim. Ben bir öğretmenim. Yıllardır bu meslek içindeyim. Yaklaşık yirmi yıldır belki binlerce öğrenci geldi-geçti elimden. Yüzlercesi de şimdi önemli makam ve mevkilerde.

         Onlara karşı hep sabırlı oldum. Anlamadıkları bir konuyu defalarca anlattım. Bıkmadan, usanmadan anlattım. Gene anlamayan çıktı. Sabır taşı oldum Ama ben gene anlattım.

         Oysa aynı sabrı kendi çocuğuma gösteremedim. Gösteremiyorum. Oğlum Alperen, bu sene birinci sınıfta idi. Okuma ve yazmayı yeni öğreniyordu. Bir “s” harfini çizemiyor diye nasıl da bağırmıştım kendisine. Bir “r” harfini söyleyemiyor diye nasıl da çılgına dönmüştüm. İşte, çocuk, bir türlü okumayı sökemiyordu. Çünkü benim, yanında olmamdan huzursuz oluyordu. Babam bağıracak, kızacak diye her an bekliyordu. Bu da öğrenmesinde olumsuz etki yapıyordu.

         İmdada eşim yetişti. Ben, eski sistemde gidiyordum. O, okulda uygulanan sistemi öne sürüyordu. Ben, “olmaz!” dedikçe, O,  “sen yanlış yapıyorsun” diyordu. “Bak, işte çocuk korkuyor. Öğrenemiyor” diyordu. “O zaman, al; bildiğin gibi yap.” demiş, işin içinden çıkmıştım.

         Bir aya varmadı, Alperen, hem okumayı söktü, hem de yazılarını güzelleştirdi.

         Şimdi, bu çocuk kimin? Benim kendi çocuğum değil mi? Başkalarına karşı gösterdiğim sabrı kendi çocuğuma neden gösteremedim? Ona karşı neden sabırlı olamadım? Oysa o benim kendi canım değil miydi?

         İşte, bizim en zayıf yönümüz bu. Kendi çocuğumuza tahammül edemiyoruz. Onlara sabır gösteremiyoruz.

         Onları, birer çocuk olarak değil de mükemmel birer öğrenci olarak görüyoruz. En küçük hatalarında da kızmaları beğenmiyoruz. Bu mu doğru?

         Bunun ne kadar yanlış bir davranış olduğunu uzmanlar şu hikâye ile anlatıyor: “Bir Japon Adam, iki tane köpek beslemiş. Bir gün torunu ona köpeklerin adını sormuş. Adam, birine Öfke, diğerine Sabır adını verdiğini söylemiş. Aradan zaman geçmiş. Çocuk yine dedesinin yanına gelmiş. Ve bahçede köpeklerle oynamak istemiş. Bahçeye çıkmış. Bahçede köpeklerin birbirleriyle kavga ettiklerini görmüş. Yanına gelen dedesine çocuk sormuş. Hangisi döver?  Dedesi cevap vermiş “hangisini daha çok beslediysem o döver” demiş.

         Buradan  çıkaracağımız sonuç ise şu: “Sabrımızı ne kadar çok beslersek öfkemizi o kadar çok yeneriz. Öfkemizi beslersek bizde sabır diye bir şey kalmaz.”

         Bu nedenle çocuklarımızın eğitimlerinde onlara karşı sabır göstermeliyiz. Öfkemize yenilmemeliyiz. Sabırla verilen eğitim, çocuklarımız üzerinde son derece etkili olacaktır. Böylece çocuklarımız gelecekte, okulda ve atıldığı hayatta başarılı olacaktır.

         Yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı abartılı değil, bilinçli olarak yapmalıyız. Bunu başarabilirsek, onlara çok iyi bir gelecek hazırlamış oluruz.

         Unutmayalım, çocuğumuza küçükken ne verirsek gelecekte onu öyle görürüz.

 

Hakan YOZCU

Öğretmen- yazar

Gazimağusa KKTC

IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.